Yekta’nın başkanlığında Mustanglar aralarında iyi bir dostluk ortamı sağlamışlardı. Yekta, Mustang atları ve eski başkan Gera tarafından sorgulanıyor ve kendisine buraya gelmezden önceki hayatı hakkında çeşitli sorular soruluyordu. Bugün bir cümle, yarın üç cümle derken, birkaç ay sonra Mustanglar arasında Yekta’nın hayat hikâyesini öğrenmeyen kalmamıştı. Bu arada grupta bulunan genç bir dişi at, Yekta’ya özel ilgi duyuyor ve her anını Yekta ile paylaşmak istiyordu. Yekta da bu ata karşı ilgisiz kalmamıştı. Baharın gelmesiyle birlikte yeni doğan altı tay gruba katılmıştı. Bunlardan biri, Yekta’nın oğluydu.
Günler günleri, haftalar haftaları kovaladıkça, Yekta’nın dikkatini bir şey çekmeye başlamıştı. Tayların aralarında yaptıkları koşularda oğlunun hep önde olmasını ve aradan zaman geçtikçe diğer taylarla arasındaki farkı arttırmasını gözlemliyordu. Oğlu bu işi severse, emin ellerde uzun süreli bir yetiştirilme evresinden sonra katılacağı yarışmalarda birincilikler alırsa, Türkiye ve Avrupa şampiyonluğu yarışlarını kazanırsa, dünya şampiyonluğu yarışına katılır ve benim başaramadığımı başarır dünya şampiyonu olursa, sıkıntılar bir andan biterdi. Yakışırdı, Rüzgâr’a dünya şampiyonluğu yakışırdı.
Bir yaz sabahı Yekta, Rüzgâr ve Mustang atları ile birlikte yola çıktı. Hedefleri, Yekta’nın sahibinin Amerika’daki arkadaşının yarış atı çiftliğiydi. Oradaki insanlar, Rüzgâr’ın fuleli koşularını görünce mutlaka ilgilenirler ve sistemli bir çalışmadan sonra yarışlara katılmasını sağlarlardı. Başarı geldikçe ilgi artar ve zirve düşünülürdü.
Çiftliği vardıklarında Yekta, sahibi tarafından gözyaşları içinde karşılandı. Yekta’nın sahibi, Yekta’yı, dağlardan gelen at grubunda çok uzaklardan fark etmiş ve onlar daha çiftliğe varmadan koşarak yanlarına gitmiş ve Yekta’nın boynuna sarılmıştı.
“ Güzelim benim, canım Yekta, nerelerdeydin? Dünya şampiyonluğu için şartlanmıştın, olsun, ikinci oldun. Bu yıl yapılacak yarışmaya girer ve şampiyon olurdun. Hemen pes etmek var mı be, aslanım? Bulut olmadan yağmur, soğuk olmadan kar yağar mı? Tabi ki, dünya şampiyonluğu yolunda önüne türlü engeller çıkacak, belki başarı biraz gecikecek ama sabredeceksin ve kazanacaksın. İyi her zaman vardır. O zaman sen iyinin iyisi olmak için, çalışacaksın. Çalışmadan başarı kazanılmaz. “
Sonraki günlerde Mustang atları bahçedeki büyük ekranda, videodan Yekta’nın yarışlarını baştan sona izlediler. Hele o dünya şampiyonluğu yarışı: Yarış süresince Mustang atları ve Gera, tüm güçleriyle, haydi Yekta, haydi Yekta diye bağırmışlar ve yarış bitince Gera, bravo sana diyerek Yekta’yı alnından öpmüştü. “ Sen bizim gönüllerimizin şampiyonusun Yekta. Sana bu yarış sonrasında bir kez daha hayran oldum. “ demişti.
Bu arada yarış atı çiftliğinde bulunan yüze yakın at, Yekta ile tanışmak ve onun anılarını dinlemek için, fırsat kolluyordu. Ertesi gün Avrupa’nın en iyi altı yarış atı, dünya şampiyonluğu yarışına hazırlanmak için, çiftliğe geldi. Yekta bunların arasında bulunan Kara Bomba’yı hemen tanıdı. Demek ki, Kara Bomba, Türkiye Şampiyonu olmuş ve Avrupa’da dereceye girmişti. Şimdi Yekta’nın kafasını şu soru kurcalıyordu: Kara Bomba, Avrupa kaçıncısı olmuştu?
Kara Bomba kendilerini karşılayan çiftlikteki atların ön sırasındaki Yekta’yı görüp yanına geldi:
“ Yekta, nasılsın? Beni tanıdın mı? “
Bunun üzerine gülümseyen Yekta şöyle konuştu:
“ Tanımam mı? Kara Bomba’yı nasıl tanımam? Senin bilmem kaçıncı yarışındı ya, benim ilk yarışımda kıyasıya mücadele etmiştik. Daha sonraki zamanlarda pek çok defa yarışmıştık. Ben bölge şampiyonu olduktan sonra, bir daha yarışamadık. “
“ Doğru. Sonradan sen Türkiye ve Avrupa Şampiyonu olunca şöhretin iyice arttı. Bütün tanıdığım yarış atları sana benzemek ve senin gibi üstün başarılar elde etmek için, çalışmalarını iki, üç katına çıkardılar. Anlayamadığım bir şey var: Neden dünya ikincisi olunca ortadan kayboldun? Sonrası hakkında türlü hikâyeler duydum. “
“ Bak Kara Bomba, ben birincilik için yaratılmışım. Girdiğim her yarışı birinci bitirmeliyim. Dünya ikinciliği beni sarmadı. İlk günler sevinmiştim ama sonradan birinci olamamanın verdiği üzüntü giderek ağırlaştı. Beni tanıyan her şeyden uzaklaşmak istedim. Bu çiftlikten ayrılıp dağlara gittim. O dağlarda, Mustanglarla tanıştım. Mustanglarla tanışmamın bana faydası büyük oldu. Onların başkanı Gera’yla dost olduk. Bu arada bir oğlum oldu. Adı: Rüzgâr. Gel seni onlarla tanıştırayım. “
Yekta, daha sonra Kara Bomba’yı, ailesiyle ve Mustanglarla tanıştırdı. Bir arada olmanın verdiği hazla, güzel sohbetler yaptılar, şeker yediler, tatlı konuştular.
Ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yarış atı çiftliğinin sınırları dışına çıkan Yekta ile Kara Bomba, en derin yeri bir karış olan derede ilerlemeye başladı. Bu ilerleme enine değil boyunaydı. Derenin akış istikametinin ters yönüne doğru gidiyorlardı.
Yekta:
“ Sorması bilmem yanlış olur mu? Kara Bomba, sen Avrupa kaçıncısı oldun da buraya geldin? “
Kara Bomba:
“ Bak onu söylemeyi unuttum. Avrupa üçüncüsü oldum, ama sen buna aldanma. Buraya kesin dünya şampiyonu olmak için geldim. “
Yekta:
“ Dünya şampiyonu olmak istemene sevindim. Hedefinden asla şaşma. Umarım yarışmada elinden gelenin fazlasını yaparsın ve dünya şampiyonu olursun. Türkiye, uzun yıllardır bu yarışmaya katılıyor fakat bir dünya şampiyonu çıkaramadı. Yazık bize. “
Kara Bomba:
“ Hiç de yazık değil. Acınacak halde değil, özenilecek haldeyiz. Herkes sana özeniyor, imreniyor. Türkiye’deki yüzlerce yarış atının hayallerini süslüyorsun. Nerede üç, beş yarış atı görsem, hepsi senden bahsediyor. Bir yıl içinde girdiğin her yarışı kazanıp dünya ikinciliğine kadar yükselmen akıl almaz bir gücün, kuvvetin, kudretin sembolü. Yekta, vazgeçmez, hedefine ulaşır, zirveye çıkar, döner döner yine yener, diyorlar. “
Kara Bomba’nın son sözleri üzerine Yekta aniden durdu. Kara Bomba da Yekta’dan iki adım ilerde durdu. Kara Bomba geriye döndü. Yekta sordu:
“ Dur bakalım, Kara Bomba! Sen ne demek istiyorsun? Ne söylemek istiyorsun? Çıkar ağzındaki samanı. “
“ Ben ağzımdaki samanı çıkarırım. Eteğimdeki sırları da dökerim. Yarış atları arasında aldatmaca olmaz, yalan söylenmez. Şu son bir yıldır sırf Türkiye ve Avrupa şampiyonu olup, Amerika’daki bu yarış atı çiftliğine gelebilmek için, geceleri bile antrenman yaptım. Türkiye şampiyonu oldum, Avrupa şampiyonu olamadım ama olsun, buraya gelmeyi başardım. Amacım, kaybolduğun bu yerlerde seni arayıp bulmak ve dünya şampiyonluğu yarışına katılman için, seni ikna etmekti. Geçen yıl ikinci olduğundan dolayı, bu yıl yapılacak yarışmaya kontenjandan katılabilirsin. Bildiğin gibi ilk üçe girenler, sonraki yarışmaya direk katılabiliyor. Avrupa’dan bu yarışmaya katılmak için gelen diğer beş arkadaş da, benimle aynı görüşte. Yekta mutlaka bu yarışmaya katılmalı diyorlar çünkü Avrupa on yıldır dünya şampiyonu çıkaramadı. Hepimizin hızı, derecesi, gücü belirli. Bu yılki yarışmaya diğer kıtalardan katılanlar arasında geçen yılın şampiyonu Avustralyalıyı geçecek at yok. Avustralyalı, bu gezegende kimse beni geçemez, diyormuş.
Şu son bir yıldır beş kıtada girdiği elli iki yarışmada hiç geçilmedi. Söylediği yalan değil. Boş keseden atmamış, dolu keseden atmış. Şimdi o dolu keseden atıp tutarken, ben orada olsam ve ona desem ki: Birincisin ama seni geçecek bir at mutlaka bulunur. Avustralyalı derse bana:
“ O at sensen çık karşıma. Benimle teke tek bir yarışa var mısın? 2400 metrelik yarışta 50 metre avans veririm. Eğer beni geçersen, söz sana, bir daha yarışlara katılmam. “
İşte böyle Yekta. Avustralyalıyla yarışırım yarışmasına ama rezil olmak var işin ucunda. Bir de beni geçer, sonra dünya bana güler. Avustralyalı bana değil de sana, çık karşıma avanssız yarışalım, dese onunla böyle bir uğraşa girer miydin? Sence Avustralyalıyı yarışta geçer misin? Bence geçersin. Bilmem kaç kilometre koşarak buraya geldik, sende yorgunluk belirtisi görmedim. Dağ havası sana yaramış. Enerji dolusun. Bir yıl önceki Yekta ile şimdiki Yekta arasında ortaçağ ile yeniçağ arasındaki fark kadar fark var. Boyun uzamış, irileşmişsin, adalelerin fazlasıyla gelişmiş. Yarışman mümkün olsa, geçen yılki Yekta’yı farklı geçersin. Avustralyalı girdiği her yarışı kazanıyor ama geçen yıl yaptığı dereceyi fazla ilerletemedi. Şu takdirde sen Avustralyalıyı geçersin. “
Kara Bomba’nın uzunca konuşmasının ardından söz sırası Yekta’ya geldi:
“ Bana vermek istediğin mesajı aldım. Avrupa’dan gelen arkadaşlarla da konuşalım. Sen Avrupa üçüncüsü olmuştun. Birinci, ikinci kimler olmuştu? “
“ Birinci İngiliz, ikinci Fransız, üçüncü ben yani Türkiye, dördüncü Rus, beşinci İspanyol ve altıncı Polonyalı. “
“ Artık dönelim. Sen arkadaşlarla konuş. Konu hakkında ne söylemek istiyorlarsa söylesinler. Eleştirilecek durum varsa eleştirsinler. Ben dünyada eleştirilemeyecek hiçbir fikir ve düşünce sistemi olacağını sanmıyorum. Çelişkilerle dolu fikirleri yüzde yüz doğrudur diye sunamazsın. Bir hayali gerçektir diye lanse edemezsin. Bu budur daha iyisi yoktur, çatlarsın, diye tehdit edemezsin. Aklımın, mantığımın almadığı, doğruluğu ispatlanmamış bir olayı kabul etmem mümkün değil. Kara Bomba, birinci İngiliz demiştin değil mi? Nasıl biri bu İngiliz? Bana kısaca tanıt. “
“ Başkalarının fikirlerine önem veren, onları dinleyen fakat kendi fikirlerini her zaman geçerli kılan bir tip. Siz düdüklerinizi öttürün oysa benim borazanım farklı öter ve daha kalıcıdır, demesiyle meşhurdur. Yarışmalarda bambaşka bir kimliğe bürünür. Koşarken, temposunu rakibine göre değil, kendine göre ayarlar. Geride kaldım, öne geçmeliyim, diye bir çaba içine girmez. Bütün amacı, ipi en önde göğüslemektir. Birinci olmaktan büyük keyif alır. "
Daha sonra Yekta ile Kara Bomba çiftliğe geri döndüler. Ertesi gün taylar arasındaki koşularda Rüzgar fazlasıyla dikkat çekti. Genç yaşına karşın, yarış atları arasında gücünü gösteriyor ve birinci oluyordu. Yekta'nın sahibi ve Amerikalı arkadaşı işte bu dediler ve Rüzgar'ı çalıştırmaya başladılar. O yıl Avustralyalı dünya şampiyonu oldu. Yekta'nın katılmadığı bu yarışta İngiliz ikinci oldu. Avrupa'dan katılanlar arasında diğer en iyi dereceyi Kara Bomba yaptı ve altıncı oldu. Ertesi yıl önce Türkiye sonra Avrupa şampiyonu olan Rüzgar dünya şampiyonluğu yarışında Avustralyalıyı geçti ve birinci oldu. Sonraki yıllarda Rüzgar arka arkaya dünya şampiyonu olarak Türk'ün gücünü dünyaya duyurdu. Bu zaman süresince Yekta hep Amerika'da kaldı. Dağlarda Mustanglar arasındaydı. Ara sıra düze inip yarış atı çiftliğine geldi ve bahçedeki dev ekrandan Rüzgar'ın yarışlarını izledi. Oğlu birinci oldukça kendi kazanmışcasından bin kat fazla sevindi.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım